1 min read

avuçları(n)daki sermayem erimekte!

Ben henüz küçüktüm, adımlarım da öyle! Ağabeyimin peşine takılıp, esnaf esnaf dolanarak buz sattığımız o maziye can veren günleri anımsarım.. Alıcısı kolay bulunmayan buzların erime telaşesiyle hareket ederdik alel-acele. ‘Umudum’ diyorum işte! avuçlarında birikmiş kar taneleri sanki, az sonra yitirilmeye yüz tutmuş gibi.. Ve günler vardı, gökten boşalırcasına karlar yağardı lapa lapa. Biz odun sobası sıcaklığında, boyumuzun yetmediği pencere önlerinde beyaz gelinliklere bürünmüş şehri seyre dalardık kız kardeşimle. Kar taneleri düştükçe bir bir yeryüzüne, yükselir gibiydik biz gökyüzüne, öteler ötesine.. Tarife asi gelen bu sevinç sadece yüzümüzde değil; yüreğimizde, umutlarımızda, hayallerimizde belirirdi.. Umutlarım; tane tane tırmandığım o göğün en tepesinden al-aşağı edilerek en dipsiz ‘hiç’liğe yuvarlanmış sanki…