1 min read

hüzn-ü hazan..

Bir gurbet-eli yazısı bu. Henüz yitik bir keşmekeşin ardı sıra dizilen yollarına… Vedasız ve de vefasız terkimin son seyr-ü seferinde iken yurdumun engin maviliğinde; tahayyül alemindeki süzülüşüme bir tınıydı eşlik eden, martıların çığlıklarını bastıran vapurun uğultusuna. Ve tellerine vuruluyordu yüreğimin incesinden.. Detone olmuş yüreğim, mısraları karışıyor ikilemlerime.. Yaşamın tüm gerçekliğine karşın bilinçsiz heceler yükseliyordu dilimden; “içimde ölen biri var” dizelerine karşın intihar korkusu yoktu sadece..! Dirilmek için ölmek gerek-ti biliyorum zira…

Ayrılık yelinin estiği sonbaharın tasasına şahitlik eden birkaç damla yaş değildir sadece.. İliklerime kadar üşümem tabii sebepler değil ayrılık yelidir bilinsin isterim. Ne şu zifiri gecelerimi aydınlatabilir ne de yüreğimi ağartacak olan kar tanelerini eritmeye kudret yetirir; alev alev, titrek titrek, ben gibi acziyet içinde ilmek ilmek eriyip tükenen kefen beyazı mum danem. Ve fısıldıyor yine gece; ateşin şiddeti midir bize ıstırab veren yoksa alev alev eritmesi midir terbiye eden..?