Sekîne - Haz ve Hız Çağında Anlam Arayışı
Vird’ûl-mefhum olarak nitelendirdiğim kavram virdime yakın zamanda bir yenisi daha eklendi. Tabi bu yeni kavram kendisiyle beraber yeni bir yeniliği de getirerek ilgili kavrama kendi dünyamda yüklediğim manayı paylaşma gerekliliği hissettiğimden sebeple ilk kavramsal açıklamamı da yazıya dökme fırsatı tanımış oldu.
Vird’ûl-mefhum; içinde bulunmuş olduğum halin bir yansıması olarak duygu ve düşüncelerimi ifade edebildiğim tek kelimelik sözcüklerdir. Fakat başta da belirttiğim gibi bu sözcükler ardında kendi dünyamda yüklediğim manalar-ifadeler barındırmaktadır. Yani o tek kelimelik kavramı zikrederken çok şey söylemiş oluyorum aslında kendime. Bu sebeple içinde muhakkak bana dair bir şeyler bulduğum ve o süre zarfında duygularımı kontrol edebilmek için sürekli bir telkinle vird gibi tekrar-tekrar ettiğim kelimelerdir.
sekîne – سكينه
İnişli çıkışlı çizgiler sonrası yolunu bulma, karara varma ve son çizgisinde tutarlı olma halidir sekîne. Tutarlılık ardında bir durağanlık yatmakta ve tutarlılığın kendisiyle beraber getirdiği bir derinlik, bir bereket hasıl olur nitekim son çizgide.
Elbette ki bu durağanlık dikey düzlemde değil yatay düzlemde olmalıdır. Zira dikey düzlemde hareket için yatay düzlemde durağanlaşılması gerekmektedir. Yatay hareket sizi yüzeyde dolandırırken dikey bir hareket sizi belirli bir noktada derine, en-derine ulaştırır.
Dikkat, kuvvet ve enerjinin yayıldıkça zayıfladığı bir odak bölünmesinin ucu açık bir hiçliğe sürüklemesine karşın: Heyecanın, aceleciliğin baş aktörü olduğu haz ve hızdünyasında sükûnet ile, sakinlik ile verimli bir geleceğin en tutarlı va’di-dir sekîne. Amaçları ve gayesi olan bilinçli bir cemiyetin kuvve-i muktediratını belirleyecek olan mühim bir kontrol mekanizmasıdır.
Trafikte olduğu gibi yaşamımızda da -sonu hüsranla bitecek kazaların olmaması adına-hedeflerimize gidecek olan yollarda kontrolü sağlayacağımız uyarı levhalarına zaruri bir şekilde ihtiyacımız vardır.
Şahsen kendi adıma bu uyarı levhalarından biri olan “artık dur!” sinyalini vermenin vakti gelmiş ve geçmektedir de. İlk paragraflarda da dur-mak teriminin temel mantalitesini açıkladığımız üzre ‘artık dur’ deyimi ‘artık hareket etme’ demek değildir! Aksine daha iyi, daha berrak, daha derin bir dalış hareketi için sezmek, tahlil etmek suretiyle ‘durmak’ ve kendini artık sadece ona hasretmektir. Kısacası bir ‘lâ‘ demektir sekîne. Asıl önceliği dışındaki her şeye ne kadar acil bir gereklilik olsa da ‘hayır’diyebilmektir özünde. Aciliyet ile öncelik arasındaki farkı fark-edebilmek ve ona göre aksiyon alabilmektir diğer bir deyimle.
Tüketim çılgınlığında olduğu gibi önüne sunulan her şeyi hazmetmek isteyen, bilgi yönünden de obez bir toplum profili çizildi. Kısa vadede hoş karşıladık belki ama uzun vadede kaçınılmaz kötü sonuçları olduğunu fehm-edemedik. Nitekim obez bir toplum sağlıklı değil hastalıklıdır. Hastalıklı bir toplum da ayakta-direnişte değil yatakta-pasif durumdadır.
Elbette ki Müslüman ilme açtır, her şeyden bir şey bilmeli fakat bir şeyde de her şeyi bilmelidir. Göründüğü üzere bunu yanlış yada eksik anlamış olmalıyız ki; her şey hakkında bir şey bilelim derken en kritik nokta olan bir şeyden her şeyi bilmeyi unutmuş olmalıyız. Ve bu toplumu oluşturan sözde bilinçli olduğumuzu sandığımız bizleriz. Zira her konu için söyleyecek bir şeyimiz var ama çözüm, üretim, uygulama safhasına gelince her şey hakkında bir bilgi sahibi olmak her şey hakkında bir fikir sahibi olmamız gerektiğini belirtmez. böyle bir profil üretilmek istendi ve başarıldı. Çözüm, üretim, uygulama safhası için her şeyden bir şey bilmenin değil bir şey hakkında herşeyi bilmenin etkili olduğu unutulmuştur. Amaç ve gereklilik, aciliyet ve öncelik arasındaki fark burada meydana çıkmaktadır.
Söze gelince konuşan ama üretime geçemeyen bir nesil bunun en bariz örneğidir. Üretime geçmek için bir şey hakkında herşeyi bilmeniz gerekir. Konuşmak içinse her şeyden bir şeyi bilmek yeterlidir. Bir şey hakkında her şeyi bildikten sonra herşey hakkında bir şey bilmeye başlayabilirseniz. Müslüman pergel stratejisi izlemelidir. Bir ayağı ana alanında sabitliğe ulaştığında diğer ayağıyla ana alanı etrafında dönebilmelidir.
Kim bilir belki de tasavvuf ile terbiye edemediğimiz ruhumuzun içinde bulunduğu manevi boşluğu ilim yarışı ve hareket gibi maddi şeylerle doldurmaya çalıştık.
Her konu hakkında bir şey bilen ama bir konu hakkında her şeyi bilmeyen bir toplumun meydana gelmesi konuşan ama üretemeyen bir nesli kendiyle beraber getirdi. Bu noktada entelektüel de istismar edilen kavramlardan biri olmaya devam etmektedir. Entelektüel her şeyi bilen kimse değildir. Entelektüel olmak bilmiyorum dememek demek değildir.
Bugüne kadar kapitalist bir ruhla: ‘Hep daha fazla!’ diye öğütleyen küresel sisteme ve kişisel gelişim menkıbelerine karşı bizi sakinleştirecek veya hiç yoksa sakin ol diyecek birileri çok geç çıktı karşımıza. Zihin kodlarımıza işlenen bu öğütler neticesinde ve teknolojinin gelişimi ile birlikte bilginin iletimi ve de yoğun bir hız kazandığı batı bugün minimalizme sarılmakta bizler ise rabbimizden aldığımız öğütle sakin olmaya..
Evet tüm bu düşünceler çok değerli bir hocamın; her tarafa koştuğum-her tarafa yetişmeye çalıştığım-çok yönlü-yoğun ve karmaşık-dikiş tutmayan yaşantımdaki koşuşturmalarına karşılık “sakin ol yusuf!” söyleminin ardından usulca tekrar ederek, “sakin.. sakin.. sakin..” diye güven veren ve teskin eden bir ses tonuyla beni düşünmeye sevk-ederek sonrasında bu konuya dair düşüncelerimi sekîne kavramına yükleyip kendime bir not bir hatırlatma olarak kalsın diye yazmaya güzel bir sebep oldu.